Boğaziçi Mehtaplarının Şiir ve Mûsikîdeki Yeri

Boğaziçi’nin mehtaplı geceleri, sadece bir manzara değil; şiirin, mûsikînin ve aşkın buluştuğu büyülü bir atmosferdi. Bu güzellik, yüzyıllar boyunca birçok şaire, bestekâra ve sanatkâra ilham verdi. Ay ışığının sulara vurduğu gecelerde, sazlar çalınır, beyitler söylenir, gönüller mest olurdu. Osmanlı dönemi boyunca Boğaziçi mehtapları, hem sözlü hem de yazılı kültürde derin izler bırakmıştır Boğaziçinde Tatil Keyfi ve Esnaf Gezileri.

Ârif Mehmed Efendi ve Mehtap Şarkıları

Hicri 1231 (Miladi 1816) yılında vefat eden Ârif Mehmed Efendi, Boğaziçi mehtaplarını en güzel şekilde anlatan şair ve bestekârlardan biridir. Onun “Arezbar faslından” bestelenmiş meşhur bir şarkısında, Boğaziçi gecelerinin büyüsü şu sözlerle dile getirilir:

“Va’d etmiş idin ey full ter vü hûblü yâr,

Gelse de o bahar yalıda leyl-i safâda,

Geldi o zamanlar ki cihan tezyîn olmada,

Mehtap edelim ey ateş-i enver bu havada.”

Şair burada sevgilisine seslenir; bahar gecesinde, Boğaz’ın serin havasında birlikte mehtap seyretmeyi diler. “Mehtap edelim ey ateş-i enver bu havada” ifadesi, dönemin şiir dilinde hem romantizmi hem de zarafeti yansıtır.

Ârif Mehmed Efendi’nin bir başka şarkısında da aynı tema sürer. Şair, ay ışığı altında sevgilisiyle kayığa binip gezmeyi, “piyadeyle çıkalım Boğaz’a, mehtap edelim efendim” dizeleriyle anlatır. Bu sade fakat duygulu ifadeler, Boğaziçi mehtaplarının halkın dilinde nasıl yer ettiğini gösterir Private Guide Turkey.

Sultan II. Mahmud’un Bestelediği Şarkı

Osmanlı padişahları arasında şiir ve müzikle yakından ilgilenenlerin başında Sultan II. Mahmud gelir. Onun “Nihâvend faslından” bestelediği bir şarkı, Boğaziçi mehtaplarını anlatan en zarif örneklerden biridir:

“Gidelim bu gece Göksu’ya beraber,

Mehtaba buyur, mevsimidir ey meh-i enver;

Âlem ola tâ nûr-ı cemâlinle münevver.”

Bu dizelerde hem sevgiliye bir davet hem de Boğaziçi gecelerinin romantik atmosferine duyulan hayranlık vardır. Şair, ay ışığını sevgilinin yüzüne benzetir; Boğaz’ın her köşesini bu ışıkla aydınlanmış bir cennet olarak tasvir eder.

Enderunlu Vâsıf ve Halim Giray Bey’in Mısraları

Boğaziçi mehtaplarını işleyen bir diğer önemli isim Enderunlu Vâsıf’tır (ölümü 1824). Onun bir kıt’asında şöyle der:

“Tavşan kanı mey dolduralım cân u niyaza,

Yalvaralım ol mesti mey-i gân u naz’a,

Gel gidelim yağlı piyadeyle Boğaziçi’ne,

Bir âlemi mehtap edelim bir de denizde.”

Burada şair, Boğaz’da geçen bir mehtap âlemini tasvir eder; sevgiliyle birlikte içilen şarap, ay ışığında yapılan gezinti ve musiki, dönemin eğlence anlayışını yansıtır.

Aynı dönemde yaşamış Kırımlı prens Halim Giray da Boğaziçi mehtaplarını öven dizeler yazmıştır. Onun şiirlerinde Göksu’ya yapılan gece gezintileri, ayın suda parlayan ışıkları ve denizin durgunluğu lirik bir dille anlatılır.

Mevlevî Şair Esrar Dede’nin Mehtap Gecesi

1789’da vefat eden Mevlevî şair Esrar Dede, Galata Mevlevîhanesi şeyhi Şeyh Gâlib ile geçirdiği bir mehtap gecesinin etkisiyle yazdığı gazelinde şöyle der:

“Fevvâre fışkırır, şûle-i gül rûşen eyler,

Mevci tufân-ı arak, gülü koklar bülbül,

Meclis-i rind ü mutrib, sabaha kadar güler,

Boğaz içre bu şeb zevkin tâ zirvesidir.”

Bu dizelerde Boğaziçi sadece bir manzara değil, bir ruhanî vecd yeridir. Saz, şiir ve dost sohbetiyle dolu bu mehtap gecesi, Osmanlı’nın estetik ve manevî hayatının bir aynası gibidir.

Mehtap Kültürü ve Boğaziçi’nin Ruhu

Gerek şairlerin dizelerinde, gerek padişahların bestelerinde görüldüğü üzere Boğaziçi mehtapları, Türk kültüründe güzelliğin, aşkın ve huzurun sembolü olmuştur.

Ay ışığı altında yapılan bu seyrü sefalar, İstanbul’un zarif ruhunu yansıtan bir gelenek olarak, hem şiirde hem musikide kalıcı bir yer edinmiştir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top