Osmanlı döneminde Boğaziçi, yalnızca saray mensupları ve zenginlerin değil, halkın da seyran (gezi) yeri idi. Devlet dairelerinden, kalemlerden ya da mahallelerden birkaç dost veya memur bir araya gelerek tatil günlerinde Boğaz’a gitmeyi kararlaştırırlardı. Yanlarında “nevale zenbili” denilen yiyecek sepetleri, oturmak için hasırlar, kilimler ve seccadeler götürürlerdi. Bu tür seferlerde bir veya birkaç kayık bütün günlüğüne kiralanırdı.
Esnafın Boğaz Göçleri
Boğaziçi gezilerinin en canlı katılımcıları İstanbul esnafıydı. Çoğu lonca hâlinde örgütlü olan bu topluluklar, yaz mevsiminde ustaları, kalfaları ve çıraklarıyla birlikte Boğaz’ın belirli mesirelerine giderdi. Yanlarında çadırlar, yataklar, erzak çuvalları, kazanlar ve tencereler bulunurdu. Bu geziler birkaç gün, bazen bir hafta sürerdi.
Adeta küçük bir göç manzarası oluşturan bu hareketli kafileler, Boğaz’ın yeşil yamaçlarını şenlendirirdi. Kayıkçılarla ücret konusunda önceden pazarlık yapılır, kalınacak süreye göre kira belirlenirdi. Esnaf topluluklarının bu seyranlarında, kayıkçıların yeme içme düzeni bile İstanbul Kadılığı tarafından belirlenmişti. Bu durum, Osmanlı toplumunda hem eğlencenin hem de düzenin bir arada yürüdüğünü gösterir Boğaziçinde Şevkli Seferler ve Günlük Hayat.
Boğaziçi’nin Zarif Tekneleri Pereme ve Piyade
Boğaziçi sularının güzelliğine güzellik katan unsurlardan biri de zarif kayıklardı. Bunların başında “pereme” ve “piyade” adı verilen tekneler gelirdi. Peremeler biraz daha büyük ve dolmuş benzeri kayıklardı; şehirle Boğaziçi köyleri arasında yolcu taşımada kullanılırlardı. Zamanla “pereme” adı yerini “piyade”ye, ardından sadece “kayık” sözcüğüne bıraktı.
Bu kayıkların çoğunda sökülüp takılabilen bir direk ve yelken bulunurdu. Ancak rüzgârın ani değişimleri yüzünden bazı kazalar yaşandığından, kayıkçılar müşteriler varken yelken açmakla yasaklanmışlardı. Yelken yalnızca kayık boşken kullanılabilirdi.
Toplumsal Kurallar ve Ahlak Düzeni
Osmanlı toplumunda Boğaz’da yapılan bu yolculuklarda belirli ahlak kuralları da geçerliydi. Kadınlarla erkeklerin aynı kayığa binmeleri yasaktı. Aynı şekilde, genç erkeklerin yabancı erkeklerle karışık oturması da hoş karşılanmazdı. Bu tür durumlarda, sorumluluk doğrudan peremecilere (kayıkçılara) yüklenirdi.
Bu sıkı kurallar, Boğaziçi’nin hem eğlenceli hem de düzenli bir toplumsal alan olarak görülmesini sağlamıştı. Devlet, halkın dinlenmesini ve eğlenmesini teşvik ederken, bu ortamda ahlaki sınırların korunmasına da büyük önem verirdi.
1586 Tarihli Fermanda Boğaz Düzeni
Bu kurallara dair en eski belgelerden biri, Hicrî 995 (Miladî 1586) tarihli bir fermandır. Divan-ı Hümayun’dan İstanbul Kadılığı’na gönderilen bu belgede şöyle denir:
“Boğaz’da yapılan peremeler eski usulden çıkmış, uzun ve dar yapılmaya başlanmıştır. Kayıkçılar yelken açmakta, kadın ve oğlanları erkeklerle karışık bindirmekte, fazla yolcu almaktadırlar. Bu yüzden birçok kayık batmış, insanlar ölmüştür. Ayrıca peremeciler, belirlenen ücrete razı olmayıp müşterilerin, özellikle namuslu kadınların peşinden koşarak edepsizlik etmektedirler.”
Bu fermanda, Fındıklı’dan Yemiş İskelesi’ne iki çifte (dört kürek) bir kayığın 2 akçe karşılığında yolcu taşıyabileceği de belirtilmiştir Private Tours Istanbul.
Disiplin İçinde Eğlence
Boğaziçi, Osmanlı halkı için hem bir eğlence hem de bir nefes alma yeriydi. Ancak bu eğlence rastgele değil, kurallar ve düzen içinde yaşanırdı. Devletin koyduğu sınırlamalar sayesinde, hem can güvenliği hem de ahlaki düzen korunurdu. Esnafın, memurların ve halkın bu gezileri, İstanbul’un toplumsal hayatının renkli ama ölçülü yanını yansıtır.
Boğaziçi’nin suları, o dönemde yalnızca deniz değil, aynı zamanda hem çalışkan halkın neşesini hem de Osmanlı düzeninin inceliğini taşıyan bir ayna gibiydi.